EKONOMİNİN ÇÖKÜŞÜ
Ülkemiz; sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynakları ile insan kaynakları açısından kendi kendine yeterli dünyanın en önde gelen ülkelerinden birisi olmasına rağmen, bunlardan yararlanma ve yurttaşlarına yansıtılması bakımından tam tersi Avrupa Birliği ve dünya ülkeleri arasında en kötü duruma düşürülmüştür. Ayrıca bu günkü türkiye dışa bağımlı ve borca dayanan ekonomik politikalar sonucu 160 yıl önceki Osmanlı’nın çöküş dönemindeki duruma getirilmiştir.
Zira; 1914’lere gelindiğinde Anadolu’daki yabancı sermaye oranı % 89 iken yerli sermayenin oranı sadece %11’di. Mustafa Kemal döneminde tekrar % 100’üne sahip olduğumuz yer altı ve yerüstü kaynaklarımızın % 90’ı tekrar elimizden çıkmıştır.
1-Orman kaynaklarımızın yangın, yanlış kesim, kuraklık ve yerleşim alanı açılması gibi nedenlerle yaklaşık 20.763.247 ha lık alanı tahrip edilerek yok edilmiştir.
2-Denizlerimiz, akarsu, göl ve yer altı su kaynaklarımız; bilinçsiz kullanma, kum, turba gibi madenlerin çıkarılması, su yataklarının değiştirilmesi ve plansız artezyen kuyuları vurdurulması sonucu sulak alanarın237 ha lık kısmı kururtulmuştur.
3-Topraklarımız; erozyon, çölleşme ve yabancılara satış gibi nedenlerle kaybedilmiştir. Alınan duyumlara göre yabancılara toplam 100.000 km2 toprağımız satılmıştır. Özellikle sahil şehirlerimizdeki topraklarımız ile bina, arsa, villa gibi değerlerimiz yabancıların eline geçmiştir. Tarım alanlarımız, kente göç, yeni yerleşim alanları açılması ve ilkel tarım nedeniyle yok edilmiş, sulu tarıma geçilemediğinden ve yeni tarım alanları üretilemediğinden kuru tarımla yüksek maliyet ve düşük kaliteli ürünle rekabet gücümüzazalmış tarım ürünlerinde de dışa bağımlı hale getirildik.
4-Hayvancılığımız Et ve Balık Kurumunun kapatılmasından sonra tamamen yok edilerek dışa bağımlı hale gelmiş, hayvan kaçakçılığının önü açılmıştır.
5-Enerji kaynaklarımız tamamen dışa bağımlı hale getirilmiş, ucuz ve düşük maliyetli hidroelektrik santrallerimiz düşük kapasiteli çalıştırılarak yabancı kaynaklı doğalgaza bağımlı hale getirilmişiz. Alternatif enerji kaynakları, kömür, rüzgar, güneş enerjisi gibi kaynaklar özendirilmemiştir. Bu gün doğal gaza bağımlılığımız % 72’yi geçmiştir. Elektrik enerjisindeki kayıp ve kaçaklar toplam üretimin % 22-30 arasında değişmektedir. Bazı illerde bu oran % 80’i (Şırnak) bulmaktadır.
6-Altın, bakır, demir, bor, trona, kurşun, gümüş, çinko gibi maden kaynaklarımızın neredeyse tamamına yakını yabancıların eline geçmiştir. Yabancı şirketlere toplam 685 arama ruhsatı, 206 adet ön işletme hakkı, 82 işletme hakkı olmak üzere toplam 973 adet ruhsat verilmiş ve sadece 11 çokuluslu şirkete toplam 97.300 km2 maden alanı verilmiştir. Bu gün itibariyle yabancıların kontrol ve işletme hakkı verilen toprak parçamız 100.000 km2’yi geçmiştir. Bu yabancı şirketler sadece maden aramayla kalmıyor, ülkemizin sosyal, siyasal ve kültürel yaşamını da etkileyerek ülkeyi bölmeye çalışanlara da destek vermektedir. “Rio Tinto adında yabancı bir şirketin Genel Müdürü Kazan civarı ve köylerinde yaşayan yurttaşlarımızı “yerel toplum” olarak ifade ederek ayrı bir aşiret ve kabile toplumu olarak değerlendirmektedir.
7-1990’lı yılların başından itibariyle nüfus kaybına uğramaktayız. Bebek ve çocuk ölümleri ile yaşlı ölümlerinde Avrupa ülkelerinden en öndeyiz. Boşanmalarda, intiharlarda en öndeyiz. İşsizlikte en öndeyiz. Verimli ve aktif genç nüfusumuzun neredeyse % 90’ı işsiz durumda ve atıl bir şekilde yok olmaktadır.
AKP’ nin 12 yıla yaklaşan iktidar döneminde, vatandaşların aldıkları konut ve tüketici kredileri ile kredi kartı borçları almış başını gitmiş, vatandaş borç denizinde yüzmeye devam ediyor. Geliri her geçen gün azalan vatandaş, banka ve kredilere sarılıyor. Bu sarmal büyüyerek borç dağı yarattı. Vatandaşların bankalar, katılım bankaları ve finansman şirketlerinden kullandıkları tüketici kredileri (Tahmini 141 milyar TL) ile kredi kartı harcamalarından (Tahmini 45 Milyar TL) oluşan toplam hane halkı borç yükü (Tahmini186 Milyar TL) gittikçe büyüyor.
Benim üzerinde durmak istediğim, işin sosyal boyutudur.
Bankalar bir iki yıl öncesine kadar köşe başlarında kredi kartlarını dağıtarak adeta zorla milletimizi borç batağına sürüklediler. Satıcılarda mallarını satabilmek için sözüm ona uygun taksit imkânları sundular. Harcamalarını kredi kartlarına bağlayan vatandaş, bir kartın harcama limiti dolunca başka bir kart, onunki dolunca bir başka kart derken cebinde onlarca kart sahibi oldu. Böylece borçdan kurtulmanın yolunu bulduğunu zanneden vatandaş maalesef, bilerek ya da bilmeyerek faiz batağına düşürülmüştür. Bu arada esnaf, işlerin kesatlığına ve faizin çılgın cazibesine kapılarak farklı kazanç yolları bulmuştur. Ne işle meşgul olursa olsun kendi işyerinde para satmaya başlamıştır.
Nasıl mı? İşyerleri adeta banka şubesi konumuna gelmiştir. İşyerlerine; “şu kadar taksitle şu satılır, her türlü karta, istediğiniz taksit miktarı uygulanır” ifadeleri yazılmaya başlamıştır.
Bankalar nezdinde de kredibilitesi kalmayan ve borç batağından çıkış arayan vatandaş ev halkının taleplerini de karşılayabilmek için bu defa, bankadan özel kredi ya da şahsi krediler almaktansa, kartına istediği taksit imkânını uygulayarak satış yapma imkanı getiren yöne doğru kaydırılmıştır. Böylece, vatandaş sıcak paraya kolay yoldan kavuşurken, işyeri sahipleri de taksitle mal satmış gibi işlem yapıp kendi kârını üstüne koyarak, faiz dümeninin işlemesine katkı sağlamaktadırlar. İş bu kadarla da kalmamaktadır. Kartların limitleri doldukça başka kartlar devreye sokularak ve borçların borçla ödenme yolu seçilerek sarmal büyüyerek devam ettirilmiştir.
Piyasada görünen harcama trafiğinin ardındaki gerçek budur. Bu işler adeta çılgınlık halini almıştır. Vatandaş çaresiz bu işlere alet olmuştur. Fakat tünelin ucu görünmüştür. Borçlarını ödeyemeyen vatandaşlarımıza gelen hacizler sosyal felaketi tetiklemiştir.
Vatandaş hayati harcamalarını yapmak zorunda ama, para yok, bu bir dert; olmayan parayı harcıyor faiz ve borç batağına batıyor, bu da ayrı bir dert; çık çıkabilirseniz bu işin içinden.
Sonuç zengin yandaş,muhtaç vatandaş yaratıldı.